9 Ocak 2011 Pazar

Arşivden - 7

Babaannem senin için hergün dua ediyorum. 17 Ocak 2010...

Gecikmiş Bir Veda 

Hayır hayır, yeni olmadı, yeni ölmedin. Çok oldu… Yıldönümü falan da değil, sevmem zaten ne iyi ne de kötü bir şeyin yıldönümünü. Ama o gün kafamdaki bin bir türlü saçma sapan düşüncenin yanına gelip yerleşmiştin, iyi hatırlıyorum. Kafama saplanıp kalmıştın, 1. yılıydı gittiğinin. Birkaç damla gözyaşı olarak süzülmüştün sonradan.

Okuduğum bir yazı hatırlattı seni bana bugün, yeniden. Üzüldüm, seninle geçirdiğim zamanı düşündüm yalnızlığımı bastırmak için. Ben çocukken en çok sevdiğim evim, hani şu birçok anılarla birlikte yok olan, işte o evde beraber izlediğimiz Cüneyt Arkın filmlerini hatırladım. Hani senin kısaca söyleminle ‘cüneytork’. Ona her vurduklarında beddua ederdin sanki gerçekten vuruyorlarmış gibi, o kötüleri dövdükçe içten içe sevinirdin. Anlardık ama, sevincin yüzüne yansırdı. Biz de katılırdık sana.

Çilek toplamaya gelirdik her yazın başında senin gözün gibi baktığın bahçene. Biz yanımızda duran boş kovalar yerine midemizi doldururduk çöktüğümüz yerden. Ayaklarımız uyuşunca kalkar gelirdik senin yanına. Sen kovaya topladıklarının dışında, şalvarının eteğinde biriktirirdin en güzellerini, bizim için… Haziranın başında olurdu en güzelleri, okul haziranın ortasında bittiği için sonuna anca yetişirdik. Babamız iznini sadece ağustosta kullandığı zamanlar kızardık. O zamanlar sadece vişne olurdu çünkü. Toplamadan kaçardık çaktırmadan, ne de olsa kızamazdınız biliyorduk. Şimdi ne sen varsın, ne de o koca kır…

Hep biz diyorum, çünkü hem abim hem kendim için konuşuyorum. Onu çok severdin, ilk göz ağrındı zaten. O da seni çok severdi be canım… Onun için çok zor olmuştur eminim, içindeki acıyı bir kenara bırakıp cenazeyi kaldırmak, metanetli olmak zorunda kalmak, ve beni aramak.

Evet, beni aramak… Ben senin cenazene gelemedim be babaanne, biliyor musun?

O sabah telefon çaldığında vapura yetişmeye çalışıyordum geçen seneki ev arkadaşlarımla birlikte, Beşiktaş’a geçmek için. Boktan hayatın koşuşturmasındaydık yine. Ev bakıyorduk güya kiralayacak, yüksek lisansa başlayacaktım ne de olsa o sene! Abim söyledi, sesi titreyerek.

O sabah 6 da uyanıp tekrar uyuduğumda rüyama girmiştin. Belki de biliyordun yetişemeyeceğimi, seni son kez göremeyeceğimi, bu yüzden veda etmeye gelmiştin bana.

Vapurda yüzüme soğuk rüzgârlar çarparken ağladığımı hatırlıyorum, arkadaşlara göstermemeye çalışarak.

Gözlerini kapadığına yüzünde bir gülümseme olduğunu söylemişti annem, sevinmiştim. Umarım gittiğin yerde huzurlusundur.

Cenazene bile gelemeyen torunun,

Ersin.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...